Ivo Milazzo ile Daldan Dala…

MIL_GENOATürkiye ziyaretine bu haftasonu başlayan usta sanatçı Ivo Milazzo ile, Ocak ayı başlarında Cenova’da buluşmuştuk. Çizgi roman tekniğinden tutun, Milazzo’nun Çiztanbul projesine yapacağı katkılara dek çeşitli konulara değindiğimiz görüşmelerin bir bölümünü, aşağıda aktarıyoruz.

Ken Parker’ın ilk maceralarıyla boy gösterdiği günlerden bu yana, dünya çizgi romanında ciddi değişiklikler oldu. Fakat zamana direnç gösterecek kuvvette bir eser olduğu için, halen yeni kuşaklar tarafından keşfedilip benimseniyor.

Doğru, ve bu da bizi mutlu ediyor tabii. Serinin ilk yayınının gerçekleşmesinden uzun yıllar sonra çıkan yeni edisyonlar, bunu kanıtladı. İletişim ağının çok daha sıkı örüldüğü bir dönemdeyiz ve bu tabii ki çizgi romanların algılanma biçimini de değiştiriyor. Bir sefer, eskiden hayal edemeyeceğimiz yöntemler de çizim yapmak için devreye sokulabilir oldu.

Dijital uygulamalar…

Evet. Tabletler, teknik çizim programları, dijital renklendirme ve saire… Ki bunlar, kariyerimin başından beri uyguladığım geleneksel çizim yöntemlerinden çok farklı. Benim çizgi romanda yakalamaya çalıştığım değerleri bulmak açısından pek de verimli olmadıklarını düşünüyorum. Ama şunu da söyleyeyim: Hangi yöntemle gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, her tür sanatsal emeğe büyük saygım var. Bilgisayarların da devreye girmesiyle yapılan çizgi romanlar içinde takdir ettiklerim de oluyor. Benimkisi, kişisel bir konumlanış. Sanatçının eli ile bitmiş iş arasına ne kadar çok aparat, ne kadar çok farklı işlem girerse, işteki tazeliğin ve hissiyatın o kadar değer kaybedeceğini düşünüyorum.

Fırçadan ve tarama ucundan ötesi, işin şeklini değiştiriyor yani…

Aynen öyle. Artık başka bir arayışa girilmiş oluyor. Alex Ross’un tekniğini çok beğeniyorum örneğin, gerçekten de kendine has bir yalınlık buldu ve o teknik ile harika eserler veriyor. Ama onun yaptıkları bana hep “ilüstrasyon” olarak güzel geliyor. Çizgi romancı olarak baktığımda, o çizgilerdeki kusursuzluğun beni öykünün içine çekmekte, bir hikayeyi akıtmakta çok da işlevsel olmadığını görüyorum. Yani tek tek bakıldığında etkileyen çizimler yapmak başka şey, kendini bir öyküye kaptırıp, onu hakkını vererek anlatmak kaygısıyla çizmek başka şey… Örneğin, mimari çizimer yapmak için geliştirilmiş programlar var. Bunları kimi ilüstratörler ve çizgi romancılar da kullanıyor. Eski usulde yapılması halinde çok daha zor ve hataya açık işlemler, bu programlar marifetiyle sağlama alınıyor. Koca bir kenti, perspektifleri önceden rakamsal olarak kurgulayarak üç boyutlu bir mantıkta ekrana ve kağıda yansıtmak mümkün. Ve işin bu tarafına hakim olup, altında matematik yatan bir anlayıştan gayet keyifli çizimler türeten sanatçı dostlarım da var… Ama bak işte, özellikle yeni neslin farkında olması gereken bir ayrım var burada: Sanat eseri, “doğru” ile “yanlış” arasındaki bir skala ile değil, “güzel” ile “çirkin” arasındaki bir skala ile ölçülür. Bir mimari projede, binanın planlarında yanlış yapmamak uğruna elbette ki her türlü hata payını minimize etmek mantıklıdır. Ama bir çizgi roman sayfası öyle değik ki! Anlık esinlerin devreye girmesi, doğrusuna yanlışına takılmaksızın sanatçının orada birşeylerle oynayabilmesi gerek…

Sayfa eskizlerinde öngörülen bir kurgu çözümlemesinin, son anda değiştirilmesi gibi mesela? Veya, tamamen önsezilerle hareket edip, bir yerde hiç olmayacak bir ışık oyununa girmek gibi.

Elbette… Çünkü ben bir şehir manzarası ve içinde insanlar çiziyorsam, binanın konturlarına da figürlere yaklaştığım kadar serbestçe ve rahat yaklaşabilmeliyim. Mimari programla inşa edilmiş bir şehir gerçekliğini, içinde yaşayan karakterlerle ne kadar uyumlu kılabilirim? Ve bu tarz çalışmalarda asıl göz ardı edilen, “hata” ile gelen güzelliktir bence. Bilgisayar oyunları olsun, üç boyutlu sinema olsun, hep önceden belirlenen bir matematiksel düzene dayanan görsellerle kurgulanıyor. Ama ben Ken Parker’ın kaşıyla gözü arasındaki mesafayi ölçüp biçerek sabit tutmaya çalışmadım hiç. Çünkü önemli olan, ifadeyi doğru vermek. Öykünün bende yarattığı duyguyu kağıt üzerine aktarabilmem. Hata da bir güzellik unsurudur. En doğrusunu yapacağım diye önsezileri elinin tersiyle itmek, teknik anlamda kusursuz ama estetik olarak da anlamsız bir sonuca götürür sanatçıyı.

Evet, bu çok önemli bir vurgu. Canlı müzik dinlemekle kayıt dinlemek arasındaki fark gibi bir şey: Ritm duygusu, hata payı, o anda çıkacak hiç beklenmedik güzellikler… Geleneksel yöntemlerle çizim yapmak, işte bunları getiriyor… Jürisine katılmakla bizleri sevindirdiğin eskiz yarışmasını tasarlarken, bu tür bir ayrıma kapı açmak istedik. Çünkü genelde, sanatsal tasarıma yönelik yarışmalar hep sonuç odaklı oluyor. Profesyonelce tamamlanmış eser değerlendiriliyor. Biz burada farklı bir şey yapıp, kağıt üzerine rahatça çizilmiş, hatta karalanmış “çizgisel notlar” üzerinden bir çeşit “yetenek avı” gerçekleştireceğiz.

Evet, güzel bir fikir. Çizgi romanlara ilgiyi artırmak için de böyle projeler geliştirilmesinden yanayım. Defterler de güzel, beğendim.

Bu, Charles Vess kapaklı olan. Yalnız, sadece maketi bu. Çiztanbul defteri olarak çıkacaklarda yüksek kaliteli, çizim yapmaya ve mürekkeple oynamaya çok daha uygun bir kağıt kullanılacak. (bu görüşme sırasında Çiztanbul defterleri henüz çıkmamıştı)

Çiztanbul güzel bir proje. Türkiye’ye gelirken yanıma suluboya takımımı da alacağım zaten. Bakalım neler çıkacak. Elle yapılan çizimleri doğrudan defteri edinerek yarışmaya sokmak, yani her sanatçın önce rötuşsuz performansını görmek iyi olacak. Dijital müdahale, ek aşamalar bir yana, rötuştur da çünkü. Bahsettiğim o “hata” unsuruna ve onunla gelebilecek tada kapatır bizi.

Ken Parker’ın o meşhur çakaralmazından hiç kopamaması gibi bir şey aslında, değil mi? Milazzo da fırçasını bırakmıyor, yerine geçebilecek ne icat edilirse edilsin!

Bazı konularda eski kafalı bir adamım galiba. Ama söylediğim gibi, herhangi bir tekniğe kategorik olarak karşı değilim. Önemli olan sonuç. Konu çizgi romansa, sonucu da öyküyü anlatabilme performansı belirler. Güncel teknolojinin kendisi değil, onu kullanan sorumludur yani.

Dijital teknolojilerin çizgi romanda yarattığı dejenerasyon sadece bu tür yanlış kullanımlarla olmadı diye düşünüyorum. Korsan yayıncılık da farklı bir boyuta taşındı bu sayede. Eskiden belki tek bir “kötü adam” tarafından gerçekleştirilen bir ahlaksızlık olabiliyordu bu. Ama şimdi, kopyalama yöntemlerinin basitleşmesi, bu tür suçlara daha kolayca katılınabilmesini sağladı. Uzun yıllar önce farklı bir isim altında yapılmış matbu yayınların taranması yoluyla, Ken Parker içeriği de korsana kurban gidiyordu. Ama müdahale ettik. Sadece Ken’le ilgili değil, hepsiyle ilgili.

Eser sahiplerine herhangi bir geri dönüşü olmayacak şekilde, veya onların veya onlar tarafından yetkilendirilmiş kişilerin izni olmaksızın yapılan her türlü çoğaltma ve yayma etik değerlere aykırıdır. Burada 80’lerin sonunda Dylan Dog çok revaçtayken fotokopi yoluyla yapılan korsan yayınları türemişti bir ara. Fakat Bonelli her anlamda hızlı müdahale etti ve sağduyulu okur bu tür yasadışı, etik olmayan yöntemlere rağbet etmedi. Peki Türkiye’de yasalarda bir boşluk var mı bu konuda?

Hayır, aslında yasalar oldukça caydırıcı. Çok uzun süreli hapis cezalarına ve hayli ağır tazminatlara varıyor sonunda. Fakat bu işlere dalmak, bizler açısından yeni bir vakit ve enerji kaybı anlamına geliyor. Korsan yayınlara biraz geç uyandık açıkçası, iki sene kadar önce, ve o tarihten beri deneyimli ve uzman hukukçu bir ekibimiz sıkı teknik takiplerde bulundu, suç duyuruları yapıldı, tazminat davaları açıldı. Belki bu konuda İtalya’dan farkı Türkiye’nin, sürecin çok uzaması. Hakkındaki soruşturma sürerken, korsan halen bundan habersiz biçimde yasadışı faaliyetini sürdürüyor, paralel ve ek suçlar da işliyor, sonra bir anda karşısına çok kabarık bir fatura çıkıyor. Yani aslında, hazırlık dosyalarının ve tazminat davalarının uzaması, garip bir biçimde suçlunun da aleyhine. Yaptığının sonucuyla erken bir aşamada karşılaşsa belki aklı başına gelecek, ahlaki pozisyonuyla daha erken yüzleşecek. Ama ödeyeceği bedeli çok geç farketmesi, arada suça devam etmesi sonucunu doğuruyor. Şimdiye kadar sonuçlanan ceza davalarında hapis ağır para cezasına çevrildi veya koşullu ertelendi hep, ama bir örnekte doğrudan cezaevine girerek infaz kesinleşti, ki bu da gerçekten kendinden geçmiş biçimde ve organize olarak bu olaylara dalmış bir şahıs çıktı.

Benim çocukluğum döneminde, İtalya’da, çizgi roman içeriklerinin ne tür örnek teşkil ettiğine dair bir tartışma vardı. Çünkü ekseriyetle biz çocuklar okuyorduk, ve yetişkinlerin tam olarak nasıl ahlaki değerleri bu yayınlardan alacağımıza dair kuşkuları vardı. Ve bu konuda bir ayrıştırmaya gitmek için, “etik anlamda uygundur” anlamında bir logo kullanılmaya başlandı.

McCarthy döneminde Amerikalıların uyguladığı Comics Code gibi bir şey miydi yani?

Hayır hayır, oradaki kontrol ve sansür amaçlıydı tabii, ama İtalya’daki aslında daha çok bir “seçme kriteri” olarak sunulmuştu. Çocukların etik değerlerle tanışmasını teşvik edenlerde vardı sadece. Bu, şuradan aklıma geldi: Legal dijital yayınlar ile korsan olanlar arasında ayrıştırma yapamayan okurlar varsa, belki sitelerde böyle bir logo, yani eser sahibinin haklarının gözetildiği anlamında bir “etik açıdan uygunluk” ibaresi bulundurulabilir.

Ken Parker dahil çeşitli çizgi romanlarımızın dijital yayınlarına, bu ziyaretin hemen sonrasında, konuştuğumuz şekilde başlayacağız. Ki bunun yapılacağı siteler de, zaten tek tek anlaşma yapılan, güvenilir yerler. Yani şimdiye kadar varolanlar zaten kaçınılmaz olarak korsandı, ki bizi legal bir efora sürükleyen de bu oldu. Doğrusu, legal olmadığı bilinmediğinden değil, çok kişi tarafından paylaşılınca suç olma niteliği zayıflıyor sanıldığı için varolabildiler sanırım. Yani, o tür bir “etik açıdan uygunluk” etiketi, aslında daha ziyade fan siteleri ve benzer oluşumlar, organizasyonlar bazında etkili olur gibime geliyor. Eser sahibi ile okur arasındaki bağı gayrımeşru kılan herhangi bir davranış biçimine izin verilmeyeceği anlamında yapılabilir bu.

Biliyorsun, ben birbuçuk yıldır İtalya İlüstratörler Cemiyeti başkanlığını da yürütüyorum. Bizim çalışma alanımız, ilgili herkes tarafından hak ve sorumlulukların çok iyi anlaşılmasını ve saygı görmesini gerektiren bir alan. Berlusconi’nin hem sinema hem basın-yayın sektöründe adeta gelenek haline getirdiği bir takım yanlış uygulamalar vardı, biz onlara karşı çizerleri bilinçlendirdik. Tam olarak ne kadar süreliğine, ne karşılığında hangi hakkı devrettiklerini veya kullandırdıklarını bir takım uyarılarla, eğitimlerle izah ettik. Ve fark yarattığımızı düşünüyorum. Çünkü hayatını sinemaya veya çizgi romana, yani verilen emeğe dair hakların korunması güç olan mecralara vakfetmiş insanlar, korsan kullanım ve benzeri furyalardan birinci derecede ve çok sert biçimde etkileniyor. Bir besteciyi düşünelim: Yıllarca çalışarak çok başarılı bir eser verirse, sonra bu eserden elde edeceği ekonomik geri dönüş çok kısa bir zaman dilimi ile sınırlı olmamalıdır. Üzerinde ekonomik bir baskı, her an kapıda bekleyen bir  “yarın kaygısı” ile yaşarsa, bu, yaratıcılığını da, verimini de korkunç derecede olumsuz etkiler. Belirli dönemlerdeki başarılarımızı arkamıza alabilelim ki, ileri doğru gidebilme cesaretimiz olsun. Bu konuştuğumuz türdeki hak ihlallerinde, sorunun temelde bir algı meselesi olduğunu düşünüyorum. Yasal ve etik olmayan bir yoldan bir esere erişim sağlayan kişi, “nasılsa ben tek bir kişiyim, hak sahibine verdiğim ekonomik zarar da küçük bir miktar” gibi düşünüyordur.  Asılda çok açık olan, ama belki farkına varmadığı, onbinlerce kişinin kendisi gibi düşünmesi durumunda hak sahiplerinin ve temsilcilerinin bir daha ayağa kalkamayacak şekilde ağır kayıplara uğrayacağıdır.

Biz bir yandan legal takipleri kesintisiz ve kararlı biçimde sürdürürken, öte yandan bu türde bir kavrayış noksanlığını da gidermeye çaba sarf edeceğiz, emin ol. Aslında, İlüstratörler Cemiyeti’nin el attığı şu diğer konu da, yani yaratıcıların ve bağlantılı diğer isimlerin de hak ve sorumluluklarını net bilmemeleri de ciddi bir eksik… İnsan, sahip olduğunun farkında olmadığı bir hakkı savunamaz.

Evet. Bir anlaşmaya imza atarken bir maddeyi gözden kaçırdığı için, dijital mecradaki her türlü kullanımdan elde edebileceği dönüşü kaybeden meslektaşlarımız oldu. Çok çetrefilli anlaşmalar imzalatılıyor bazen sanatçılara, hatta bazen yayıncılar da öngörmedikleri kayıplara uğruyor. Hakan’ın (Şaşmaz), 2000 yılındaydı sanırım, bana Türkiye’deki illegal bir Ken Parker yayınını haber verişini hatırlıyorum da, aslında orada da böyle bir durum söz konusuydu.

Evet. Türkiye’de bir yayıncı İtalya’daki bir yere para aktarmış ve Ken Parker ile ilgili bir anlaşma imzalayıp rastgele kitapları tuhaf grafik müdahalelerle yayınlamaya başlamıştı. Ve sizlerin haberiniz dahi yoktu!

Aynen öyle. Böyle bir karışıklığın nasıl olduğunu anlamak için, o sıralar bu işte dahli olduğunu öğrendiğim bir hanımı aradım.

İtalya tarafındaki birini?

Evet. Ve farkettim ki, o Ken Parker’ın yayın ve isim haklarının Bonelli’de olmadığının farkında olmaksızın, kendisine devredilmiş bir takım paket anlaşmalara katmış bizi. Yani kötü niyet ya da bilinçli bir suistimal yoktu, ama sonuçta hak sahibinin rızası ve bilgisi dışında bir yayın vardı ortada.

E-kitaplar, ekonomik durumu matbu yayınlar için uygun olmayanlara yeterince iyi bir alternatif sağlıyor. Rodeo olarak bu konuyu, biraz geç de olsa, ajandamıza aldık biz. Ken Parker e-kitaplarını da çok makul fiyatlarla erişilir kılacağız. Özellikle Amerika’da gelişen bir mecra bu, Türkiye’de de bazı sıkıntıları giderecektir diye umuyoruz. Çizgi romana ilgi gösteren insanlarn sağlayacağı geri dönüşleri, Türkiye’de sağlam bir hamle yapmak, özgün eserler verilmesini sağlamak yolunda değerlendireceğiz.

Bu beni de sevindirir ve her türlü katkıyı yapmaya hazırım.

Ivo Milazzo 3 Mart Pazar 16:00’dan İtirbaren İstanbul Levent Kanyon AVM’deki Remzi Kitabevi’nde Rodeo’dan çıkmış kitaplarını imzalayacak. 5 Mart Salı saat 16:00’da ise, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fındıklı Yerleşkesi’nde, Resim Bölümü konferans salonunda “Çizgilerle Anlatmak” başlıklı bir sunum ve söyleşi yapacak. 9 Mart Cumartesi saat 17:00’dan itibaren Antalya TerraCity D&R’da yine kitaplarını imzalayacak olan İtalyan sanatçının Türkiye güncesini Ciztanbul.com, Rodeostrip.com ve bağlantılı sosyal medya sayfalarımızdan takip edebilirsiniz.

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s